Bizim çocukluk
yıllarımızda sanat sanat için miydi?Yoksa sanat toplum için miydi?Kant’ın
dediği gibi sanatın kendi dışında hiçbir amacı yok muydu?O dönemde diyelim ki
sanat toplum içinse sanatın cesurca denendiği aşikar. Bir uğraş söz konusu ve
toplumunda bu klipleri sevdiği belli.Peki ama asıl soruya geliyorum o dönem ki
toplum şuan nereye gitti ?Aynı toplumu oluşturan bireylersek neden aynı kalitelerden
yoksun klipler dönüyor?
Bizler boşuna rengârenk
düşlerle bezeli ebemkuşağı değildik. Çünkü bizler susam sokağından
geçtik,kurabiye canavarından kurabiyelerimizi sakladık,minik kuşla dans
ettik,Ediyle Büdüden ayrılmaz dostlulukları öğrendik,Alfle güldük.Lahana
bebeklerimiz,evcilik eşyalarımız vardı,kağıttan bebeklere kağıttan elbiseler
giydirirdik.Mahallede top oynayarak ,ip atlayarak,saklambaç,beştaş,körebe ve
ortada sıçan oynayarak geçen çocukluk yıllarımız ;dizlerimizdeki yaralar kadar
gerçekti,canlıydı etten kemiktendi .Evin içine girmemek için ailelerimizden ne
izinler alırdık.Sırf içeri almasınlar diye tuvaletimizi saatlerce tuttuğumuz
anlar da olurdu.Büyüklerimiz tekelden alınan tek sigarayla mutlu olurlardı.. Hele
o mahalle kavgaları . Komşu kızına laf atana kafa atmalar,mahallenin bıçkın
delikanlıları .. Bu bir kültürdü aslında bize 68 kuşağından miras kalan toz
kokan nostaljik tınıyı duyduk.90’lı yıllara adım atıp bunları çeşitlendirmek
geliştirmek istedik ama asla unutmak istememiştik.Her şey doğaldı izlediğimiz
dizilerimiz bile: Süper bir babamız vardı,mahallemizin bir muhtarı
vardı,bizimkiler vardı daha ötesi var mı? Bizim nesil şimdinin tabiriyle bir
şeyin kafasını yaşıyordu ama neyin?
Eski kliplere
baktığınızda bunu anlamak mümkün.Hepsi sanat kokuyordu ,son moda disko
havalarından ırak olan bu kliplerin kendilerine has hikayeleri vardır.Hepsi
bizi bize anlatırdı.Hepsi sevgiyle yoğrulduğu için sevginin tanımı emekti o
zamanlar.Şuan hangisine baksanız kısa film izlenimi yaratması mümkün.Eskiyi
küçümsemekle başlıyoruz belli ki hataya.Eski dediğin şey ne ki?Yeni dediğin şey
eskinin içinden ürememiş miydi?Bir çoğu daha çok bizim duygularımıza ve
kültürümüze tercümandı,mizahında dibine vurduğumuz kliplerimiz vardı.Bu
klipleri izleyerek büyüyen hangi neslin hayal dünyası kıt yetişirdi ki! Biz
öyle bir nesiliz ki seksenlerin sonu olduğumuzdan seksenlerin izlerine tanık
olduk ,doksanların başı olduğumuzdan da yeni değişimlere göz açtık.Hem eskinin
emektarlığını selamladık,hem yeninin modernliğine makaralarımızı sardırdık.Emel
Sayın’ın da o zaman dediği gibi El bebek gül bebektik, bizi şımartmışlar
yerlere göklere sığdıramamışlardı.Demet Sağıroğlu’nun biten hazin bir aşkın
izlerini Arnavut kaldırımlarına kazımasını izlerdik.Sibel Alaş'la aşkın
ızdırabını anlamıştık.Klibinde sevdiği adamı resmediyordu o kadar canlıydı ki
resimdeki adam heykel olarak canlanıyordu.Düşümde bir adam var,benim mi
bilemediğim bir adam var diyorum,düşünüp
düşümden ayrı kaldığım diyordu ne klip ama şimdi olsa RTÜK kesin kaldırırdı. Grup Vitaminle Vahşi Batı’ya Türk kovboylar
gitmiş olsaydı nasıl olurdu diye sorguladık.Tarkan’ın yakalarsa öpebileceğini
düşledik,Serdar Ortaç’ın kara biber ayağına göbeğimizde kahvaltı yapabileceğini
anladık.Sibel Tüzünle hamamda kaçın kurasının tanımını öğrendik.Sezen Aksu es
geçilir mi her sözüyle dem vurdu.Gözümüzdeki yaşın kaynağına tuz bastı.
Milenyum
çağının fazla mekaniksel dokunuşlarından robotlaşmaya başladığımız bu dönemler
bu mirası bıçak gibi kesti. O da ne Mirkelam koşmayı bıraktı,Mustafa Sandal’ın övmesi
gereken güzel mi güzel arabası şoförüyle birlikte yok oldu,Yonca Evcimik 8.15
vapurunu kaçırdı,Bandıra Bandıra yenilmez oldu… O zaman bize ne mi kaldı? Ellerin
kolların kınalı bebek yüreği doğuştan yaralı bebek büyüdün ah artık uyan aa
bebek !
Not: (Hafızamıza karşı bir direniş başlatalım bakalım kimler bunlara ek klipler ekleyebilir)
(Soğuk bir Ankara esintisi eşliğinde Deniz Kızdan Sevgiler )