4 Ekim 2013 Cuma

ON YÜZ BİN BALONCUK YUTTUM...


                                         

Bizim çocukluk yıllarımızda sanat sanat için miydi?Yoksa sanat toplum için miydi?Kant’ın dediği gibi sanatın kendi dışında hiçbir amacı yok muydu?O dönemde diyelim ki sanat toplum içinse sanatın cesurca denendiği aşikar. Bir uğraş söz konusu ve toplumunda bu klipleri sevdiği belli.Peki ama asıl soruya geliyorum o dönem ki toplum şuan nereye gitti ?Aynı toplumu oluşturan bireylersek neden aynı kalitelerden yoksun klipler dönüyor?
Bizler boşuna rengârenk düşlerle bezeli ebemkuşağı değildik. Çünkü bizler susam sokağından geçtik,kurabiye canavarından kurabiyelerimizi sakladık,minik kuşla dans ettik,Ediyle Büdüden ayrılmaz dostlulukları öğrendik,Alfle güldük.Lahana bebeklerimiz,evcilik eşyalarımız vardı,kağıttan bebeklere kağıttan elbiseler giydirirdik.Mahallede top oynayarak ,ip atlayarak,saklambaç,beştaş,körebe ve ortada sıçan oynayarak geçen çocukluk yıllarımız ;dizlerimizdeki yaralar kadar gerçekti,canlıydı etten kemiktendi .Evin içine girmemek için ailelerimizden ne izinler alırdık.Sırf içeri almasınlar diye tuvaletimizi saatlerce tuttuğumuz anlar da olurdu.Büyüklerimiz tekelden alınan tek sigarayla mutlu olurlardı.. Hele o mahalle kavgaları . Komşu kızına laf atana kafa atmalar,mahallenin bıçkın delikanlıları .. Bu bir kültürdü aslında bize 68 kuşağından miras kalan toz kokan nostaljik tınıyı duyduk.90’lı yıllara adım atıp bunları çeşitlendirmek geliştirmek istedik ama asla unutmak istememiştik.Her şey doğaldı izlediğimiz dizilerimiz bile: Süper bir babamız vardı,mahallemizin bir muhtarı vardı,bizimkiler vardı daha ötesi var mı? Bizim nesil şimdinin tabiriyle bir şeyin kafasını yaşıyordu ama neyin?
Eski kliplere baktığınızda bunu anlamak mümkün.Hepsi sanat kokuyordu ,son moda disko havalarından ırak olan bu kliplerin kendilerine has hikayeleri vardır.Hepsi bizi bize anlatırdı.Hepsi sevgiyle yoğrulduğu için sevginin tanımı emekti o zamanlar.Şuan hangisine baksanız kısa film izlenimi yaratması mümkün.Eskiyi küçümsemekle başlıyoruz belli ki hataya.Eski dediğin şey ne ki?Yeni dediğin şey eskinin içinden ürememiş miydi?Bir çoğu daha çok bizim duygularımıza ve kültürümüze tercümandı,mizahında dibine vurduğumuz kliplerimiz vardı.Bu klipleri izleyerek büyüyen hangi neslin hayal dünyası kıt yetişirdi ki! Biz öyle bir nesiliz ki seksenlerin sonu olduğumuzdan seksenlerin izlerine tanık olduk ,doksanların başı olduğumuzdan da yeni değişimlere göz açtık.Hem eskinin emektarlığını selamladık,hem yeninin modernliğine makaralarımızı sardırdık.Emel Sayın’ın da o zaman dediği gibi El bebek gül bebektik, bizi şımartmışlar yerlere göklere sığdıramamışlardı.Demet Sağıroğlu’nun biten hazin bir aşkın izlerini Arnavut kaldırımlarına kazımasını izlerdik.Sibel Alaş'la aşkın ızdırabını anlamıştık.Klibinde sevdiği adamı resmediyordu o kadar canlıydı ki resimdeki adam heykel olarak canlanıyordu.Düşümde bir adam var,benim mi bilemediğim  bir adam var diyorum,düşünüp düşümden ayrı kaldığım diyordu ne klip ama şimdi olsa RTÜK kesin kaldırırdı.  Grup Vitaminle Vahşi Batı’ya Türk kovboylar gitmiş olsaydı nasıl olurdu diye sorguladık.Tarkan’ın yakalarsa öpebileceğini düşledik,Serdar Ortaç’ın kara biber ayağına göbeğimizde kahvaltı yapabileceğini anladık.Sibel Tüzünle hamamda kaçın kurasının tanımını öğrendik.Sezen Aksu es geçilir mi her sözüyle dem vurdu.Gözümüzdeki yaşın kaynağına tuz bastı.
Milenyum çağının fazla mekaniksel dokunuşlarından robotlaşmaya başladığımız bu dönemler bu mirası bıçak gibi kesti. O da ne Mirkelam koşmayı bıraktı,Mustafa Sandal’ın övmesi gereken güzel mi güzel arabası şoförüyle birlikte yok oldu,Yonca Evcimik 8.15 vapurunu kaçırdı,Bandıra Bandıra yenilmez oldu… O zaman bize ne mi kaldı? Ellerin kolların kınalı bebek yüreği doğuştan yaralı bebek büyüdün ah artık uyan aa bebek !
Not: (Hafızamıza karşı bir direniş başlatalım bakalım kimler bunlara ek klipler ekleyebilir)
                  (Soğuk bir Ankara esintisi eşliğinde Deniz Kızdan Sevgiler )