13 Şubat 2014 Perşembe

EROS'UN BAĞLARI



İnsanlar sevgililer gününün 14 Şubat olduğunu düşünürken 13 Şubat ve 15 Şubatın ne kadar önemli olduğunu unuturlar. Bana sorarsanız öğrenci yurdunda kalanlar için asıl kabus 13 Şubattı. Kızların erkek arkadaşları için güzel görünmek uğruna geçirecekleri evrimin ilk basamağı banyoydu. Ancak onların bu geçerli istekleri, Bakanlığa bağlı Yurtkur’un öğrenciler için tasarladığı ahırlarda pek hâsıl olamıyordu. Toplasanız her katta üçer banyo vardı. Ancak o üç banyoyu bekleyenler en az halk ekmek sırasındaki insanların toplamı kadardı. Bekleyen herkes aynı amaç uğruna saatlerce mücadele veriyordu. Hepsini geçtim 13 Şubatın gecesinde yurtta uyumak imkânsızdı. Saç kurutma makinesi sesleri, saç düzleştirici ve maşalardan çıkan duman ve kıl yanığı kokusu insanın burnunda kekremsi bir his oluşturuyordu. Zaten 14 Şubat sabahı üniversiteye giderken koridordaki aynalardan yararlanmak neredeyse imkânsızdı. Birbirini ittiren, ittirirken saçı bozulan kızın hışmından ve bağırmasından kendini kurtaramayan, soluğu isyanda alanlar… Tüm kızlarda bir beklenti havası tütmekteydi. Herkes erkek arkadaşının kendisine dünyanın en güzel hediyesini arayıp, bulup, ertesi gün kendisine sunacağından emindi. Peki, bu hediyeler neden maddi değeriyle manevi değeri arasında uçurum olan cinstendi? Hep aynı tip söylemler: Sadece çiçek alırsa onunla iki adım atmam diyenler ama genelinde her şeyi düşünen bir erkekle bir günlük prenses olma hayali… İki saniye düşünelim.. Hop! Mantıktan yoksunlaştığımız anlar. Maddiyatın maneviyatı yobazlaştırdığı hisler. Her kızın prenses olduğu bir dünya düşünelim. İyi ama bu dünya masallarda bile mevcut değil ki dayımın kızları. Masallarda bile tek prens tek prenses gerisi hava cıva. Bir gün geçer günler 15 Şubatı işaret ederken acı gerçekler ortaya çıkar ve yurdun her yerinde bal kabakları oluşmuştur. Mutluluğu arayan kitle mutsuzlukla sıvanmıştır. Hedeflerin çıtası çok yükseğe çekildiği için oradan düşmekte o kadar acıdır. Hediyeler beğenilmemiş, tepkiler konulmuş, birçoğu 15 Şubata küs uyanmıştır. Ama sırf kimseye çaktırmamak için maskeler hiç üşenilmeden takınılıp sahte gece anılarıyla alengirli bir güne daha merhaba denmiştir. Anlatanlar, dinleyenler, inananlar, inanmış görünenler… O zaman Eros’un okunun kimi dürttüğü de meçhul bir halde sürüncemede kalmıştır. Peki, ben bu kadar şeyi nerden mi biliyorum. Herkes bir telaşla bu hazırlıkları yaparken birinin onların bu sürü psikolojilerini gözlemleriyle gütmesi gerekiyordu. Bu işi zevkle üstlendim. Ya da bugünü yalnız geçirmenin sebebini söylemek saçma olduğundan size kılıf uyduruyorum. Hayali kurulan Romeo ve Juliet’in hikâyesi gibi efsane aşklar belki de geçmişte kaldı. Bu yeni nesil hikâyelere güvenebilmek mümkün olabilir mi? Çünkü yeni nesil aşklar özgürlüğe ulaştı. Cinsel özgürlük dâhil her türlü özgürlükten bahsediyorum. Ama işin korkunç yanı en basit yoldan, emek vermeden birbirimize ulaşalım derken maddeleştik ve aşktan, onun eşsiz kimyasından mahrum kaldık. Umut? İşte o her zaman var… Bir gün herkesin kendini pervane gibi hissetmesi ve ateşin peşinden koşacak kadar duru bir his yaşaması dileğiyle ama bu hissi yaşarken diğer günleri çuvala atmadan sadece dünyada tek gün şubatın on dördüymüş gibi yapmadan yaşamanız dileğiyle...
Adana Fevzi Çakmak Kız Yurdundan Sevgiler-2012