Ne istediğimi
ifade edebilmek için doğru sözcüğü nasıl bilebilirim? O sözcüğü ifade edeceğim
derken ya yitip eriyen, güneşte kalan bir denizanasının kaderini paylaşırsam. Evrende
ne varsa hepsi kuruntu ve hayal, bilinmeyenin elindeki aynaya vuran. Bir ifadenin
içindesin. Birinin kurduğu cümlenin öznesisin. Kiminin hayallerinin yüklemisin.
Birinin gelip senle dertleştiği bir duraksan onun dolaylı tümlecisin. Bu kadar
cümlenin içinde insan doğru sözcüğü bulduğundan emin olabilir mi ki? Her şer
denen şeyde bir hayır her hayırda bir doğru varmış. Hatalarda bile.Öyle
derler.. Bir yere gidersin sadece var olmaya , bu şekilde söylenince kulağa hiç
eğlenceli gelmiyor değil mi? Hayatta öyle değil mi sanki? O zaman onu eğlenceli
hale getirecek renkler katalım derken, Leibniz hayattaki anlamlı rastlantılara
dikkat çeker : “Ne de olsa hayat kimi zaman tesadüfî kimi zamansa zaruri gerçeklerin
bir birleşkesidir” der. Doğru zaman ve doğru yerde gerçeklerin birleşkesinin aşkı işaret etmesi gerekmez mi? Evet ama bunun
için aşkın hep aynı gerçeği işaret etmesi gerekmez mi? Bugüne kadar aşık olduğu
şeyin gerçekte ne olduğunu bilen birine rastladın mı? Bunu keyfi seçimlerde
bulunduğun yirmili yaşlarda bilemezsin. Neyi sevdiğinden emin olmak
için ihtiyacın olan şey ise, olgunluktur. Doğruyu aramak!
Tarçın,
zencefil, bir tutam karanfil taneli ıhlamurun o mis kokusuna benzer bir kokuyu
kalbin hiç kokladı mı? Kalbinin poyrazlarını samyeline çeviren bir koku. Ruhun
haykırır, dilin lâl olur. Gözlerin dilinin ikameliğine talip olur. Avucunda
şeffaf bir boncuk tanesi üzerinde peri tozu kokusu. Gözünü kırpıp açtığın o
kısa an kadar tanıdıksa hala o koku geçmişinin hüznünde kavruluyorsun demek ki.
Üyff ne edebiyat ne edebiyat! Bunu on dokuz yaşında sorsalardı o anları midemde
kelebekler uçuyor, kalbim ağzımda atıyor, çiçekler, böcekler, bahar , jedi şövalyesi,
Neverland, Peter Pan, ay yoksa ben Tinkerbell miyim? diye geçiştirirdim.
Bilinen bir gerçek varsa üniversitenin ilk günü kırmızı polarlı ağır abi görünümlü
asi çocuk sınıftan içeri girer esas kız hayatında ilk kez birini göz ucuyla
takip eder, farkındalık anında esas oğlan esas kızın yere düşmek üzere olan saç
telini alır ve kendi parmağına bağlar falan filan. Bazı sevgiler vardır ki diğerlerinden
daha büyük ya da daha karmaşık ya da bırakması zordur. Ama gerçek olmamalarının
bir nedeni vardır. Hayatın gerçek yüzü. Belki kimi sevdiğini seçemezsin ama
kimi nasıl seveceğini seçebilirsin ve sadece beraber olmayarak sevebildiğin
kişiler vardır. Aşkı anlatmak için ağdalı kelimelere ihtiyaç yoktu belki de cümlelerinin
karatı ondokuz yaşında ne yaşadığını bilmezken daha fazlaydı ama o da
tecrübesizliğe yeniliyordu. Eskinin yeniye gebe kalması gerekir hayatın zamanla
tangosunda. Eski eskide demlenmekte ısrar edebilir ama eline Beşinci Dağ geçerse Paulo Coelho
derki gözlerimde okuduğunuz o hüzün benim öykümün parçası. Birkaç gün sürecek
küçük bir parçası. Zaman gücünü yitirmiş olacak ve yavaş yavaş silinecek. Hüzünler
sonsuza kadar sürmez özellikle olmasını istediğimiz şeye doğru sürekli yol
almaktaysak. İnsanın yaşamının bir aşamasının ne zaman bittiğini bilmesi
gerekir. Bir yerde gerekli olan zamandan uzun kalmakta diretirsen, sevincini ve
huzurunu yitirirsin. Ve doğru yola Tanrı tarafından döndürülme tehlikesiyle karşı
karşıya kalırsın. O duruma müdahale etmeden sazı kendin eline alıp Fuzuli
tıngırdatman gerekir. Canan ise matlub tama candan kes, Matlub ise can ümid
canandan kes ,Can sevmek ile müyesser olmaz canan, Ya bundan ümid ya tama andan
kes. 1
Elbette
herkes hiç bir şeyin sonsuza dek sürmeyeceğini bilir ve bir kapı kapandığında
her zaman diğeri açılır. Tek soru ise kapının ardında kimin seni beklediğidir… Geçte
olsa sonunda Tanrı’nın kaşımızı gözümüzü neden yüzümüzün ön kısmında
tasarladığını anladım. Hep önümüzü görelim dönüp arkamıza bakmayalım diye…Hayda
ceviz ağacının altında uyuyayazmışım… Ey yeni gün merhaba !
1
İstediğin canan ise can’dan ilgini
kes. Can istiyorsan, canan’dan ümidini kes.Canı sevmekle canana erişilmez. Ya
bundan ümidini kes, ya onu istemekten vazgeç