Derken yine ben
gittim... Herhangi bir ülkenin herhangi bir ilinin herhangi bir beldesinin
herhangi bir zamanındaydım... Üç noktaydı hayallerim... Ahmet Haşim'in
yüzündeki derin çıban yaralarını sakladığı geceydi en yakınım...Arkamda
bıraktıklarım yüreğimdeki çıbanlardı..Geceye
sığınmıştım onların izlerini saklasın diye..Üfleyerek geçmeyecek yaralarım
olduğunu görenler kaçtı... Uzak durduklarım yaklaştı, yakın durduklarım
uzaklaştı. Hevesli bir yürekken bitkin düştüm...Hani en sevdiğiniz kazağınızı
hep giyersiniz ve bir gün bir bakarsınız topak topak olmuştur ya... Benim kalbimde
belli ki topaklanmıştı. Ayna ayna dile gelir misin bana: "Tecrübesizlik devranı
döndürdü getirdi mi bana tecrübe? O kadar dünyanın birçok yerini gezdim dönebildim
mi en başladığım yere? Keşfettim mi güvende saklı duran tekinsizliği ? diyordum kendi kendime... Her yeni şehirde her yeni çehrede aç bir kurt misali yeni bir hikaye arıyordum
aslında... Adımlarım beni eski bir Rum meyhanesine getirdi.. İki üç demlenir
kalkarım diyordum. Yan masama iki tatlı genç oturdu. Hani onlar için sevgili
desek değiller, arkadaş desek hiç değilller, dost mu deseydik bilmem ki neyse
bırakalım her ne iseler öyle kalsınlar... Kadın : "Beni hiç tanımıyorsun"
dedi adama.. Adam meydan okurcasına: "Sen de beni hiç tanımıyorsun"
dedi.. Masanın amacı o halde belliydi..Onlar çok tanışkan bir ikiliydi... Adam kadına
seslenirken kısa bir an onun da adının Deniz olduğunu duydum ... Hah vre pedimu
dedim bu da Deniz ise buradan bana baba hikaye çıkar. Utanmasam kalemi kağıdı
masaya koyup analize başlayacaktım.. Deniz, tam Ozan Önen'in rakı içen kadını
seveceksin dediği cinstenti... Normalde rakı ritüeli olan bir hatun gibiydi.
Ama gözlerinde daha önce kendimden aşina olduğum bir güvelenmişlik vardı. Belli
ki ara vermişti demlenmelere dertleşmelere. Dur adaşım yanındaki adam değer mi
yeniden başlamaya ... Değer mi güvenmeye diye dürtecektim de ... Sana ne be yaşayacak
benim! dese bozulurum diye cesaret edemedim. Adamı yan bakışla incelemeye
başladım.. Çok yakın bir arkadaşımın
erkekleri sınıflandırma biçimi, nedense benim hep karakter analizinde işimi
kolaylaştırmıştır. Karşımdaki gözleriyle ve dudaklarıyla gülen bir adam mıydı?
Cık.. Peki tüm mimikleri gülerken suratına eşlik mi ediyordu ...Cık... Peki hiç
değilse dudaklarıyla tebessüm ediyordur zira ediyorsa ucundan çapkındır? Cık...
Haydaaa güldüğü anlaşılamayan mimiksiz, bir o kadar da bolca hissiz, az birazda
tekinsiz bir adama çarpmıştı kadın... Hissizliğini saklamak için romantik bir
maske yaratmış gibiydi.. Hani vardır ya bir kadının doğum gününü kutlamak için
üç kelimeyi bir araya getirmekten aciz adamlar. Lakin kantarın topuzu kendini
dürtünce sayfalarca şiir yazıp herkesin beğenisini kazanmaya çalışan tipler.. Aha
tam da böyle biri gibiydi yan masadaki adam.. Kişilerle kendine dair pek bir şey
paylaşmayı sevmeyen tiplerden çünkü paylaşırsa sanki her an yara alacakmış gibi
hissederler ya işte öyle bir cinsti.. Hani vardır ya hiçbir kadınla anı
biriktirme cesareti olmayan adamlar, ama bunu böyle diyemezler. Ben aşka
cesaretsizim, sevme yoksunuyum diyemezler de nedense hep hayırsız bir kadın
tarafından arkada bırakıldıkları terkediliş hikayesinin yamacına sığınırlar. O
kadını yıllarca aşamamışlardır ,asıl konu halbuki o kadın değildir... Ama onlar
bunu kabullenemezler niye çünkü egoları dayanmaz. İçlerindeki sevme ve sevilme
korkağı buna izin vermez.. Eski bir hikayede gizlenmiş bir kadının arkasına
sığınmak daha kolaydır. Başka bir kadının tenine tırnağının ucu bile temas
edebilmişse sen o kadını çoktan unutmuşsundur ki birader.. İlişkilerden fıymak
için bu adamlar herşeyi zamana bırakırlar neden çünkü eski yaraları aşamamışlardır.
Peki nasıl oluyor da vücutlarındaki hormonlar hadsizce sınırları
aşabiliyor..Pardon bunlar erkekti unuttum... Hırsla tekrar yan masadaki adama
baktım... Masada kadına : "Hayattaki en büyük amacım iyi bir adam
olabilmek" dedi. Kadın etkilenmişe benziyordu. Dönüp : " Salaksın
hatun iyi bir adam olma arayışındaysa iyi bir adam değildir.. Ki bu arayıştaysa
daha bir ömür o arayışı sürdürecektir. Belki de asla adam olamayacak biriyle
karşı karşıyasın topukların götüne vurarak kaç" diyecektim de yine yutkundum
.. Genel de biz Deniz'lerin yaşam algısı pek zayıf olmaz ama biraz saf mıydı
neydi bu yanımdaki Deniz.. Muhabbet muhabbeti açmış, hatıranın birini bitirip
diğerine geçiyorlardı.. Tabi bardaklarda onlara eşlik ediyordu.. Uzun zaman ara
verilişlerin temel sorunudur .. Ne muhabbet ne aslan sütü kabında durduğu gibi
durmaz.. Kadının bakışları puslandı. Hesabı ödeyip kalktılar. Ben boş durur
muyum onların peşinde adeta bir iz sürücüsü gibiydim. Kadın kumsala daldı..
Belli ki tüm tatilden beklentisi o kumlara uzanıp dalga seslerini ninni
yaparcasına mışıl mışıl uyumaktı... Kusma isteği geldi ama o da
kusamayanlardanmış.. Denize hafif eğildi... Bir de adama bağırmaya başlamasın
mı ? "Bırak beni Deniz bana zarar
vermez.. Deniz beni temizler..." Kahkaha attım istemsizce, o an benim
varlığımı farkettiler ama pek umursayacak halde değillerdi neyse ki.. Benim
hoşuma gitmişti çünkü bende hep öyle düşünürüm. Küçükken her yıl bütün
üzüntülerimi içime atıp yıl içinde asla ağlamayıp ne zaman denize gitsek
gözyaşlarımın denizin suyuna karışıp yok olmasını seyrederdim... Herhalde
bundandır bende tıpkı bu kadın gibi tüm kötülüklerin, tüm pisliklerin, tüm acıların
deniz suyuyla çekip gittiğine inanırım..Hay bin kunduz bilinçaltı işte :) Ama
ne yalan söyleyeyim adam beni şaşırtmıştı.. Öyle ya bırakıp gidebilirdi ama
bakıyordum da baya sahiplenmişti.. Fazla aşkın olduğu yerlerden ben kendime
hikaye bulamam ... Bu gecenin acı kotası belli ki tükenmişti..Onları mutlu son
bekliyor herhalde diye arkamı dönüp gittim. Aradan birkaç gün geçti ben yine
sahilde yürürken bu kadına denk geldim. Tek başına üzgünce oturuyordu.. Bu
sefer tutamadım kendimi : "Pardon oturabilir miyim yanınıza?" dedim.
Biraz yadırgadı ama sessizce başını salladı.. "Bazen tanımadığınız ve bir
daha asla görmeyeceğiniz kişiye herşeyi anlatmak iyi gelir" dedim.. Kadın
zaten hazır bekler gibiydi. "Kısa sürede daha önce hiç tanımadığım
birinden etkilendiğimi sandım..Hayatımda ilk defa tanımadığım bu adama güvendim
istemsizce" dedi... Hikayeniz bitti herhalde dedim.. Bitmesi için
başlaması gerekir değil mi?" dedi.. Halbuki o gece kumsalda başlamış
gibiydiler. Yoksa bende mi biraz saftım.. "Zaman(!) değil mi?" dedim.
"Zaman" dedi acı bir gülümsemeyle "Üzülmeyin doğru kişi değilmiş
demek ki" dedim. "Biliyor musunuz hayatıma girdiği günden beri
hayatımda ne kadar eşya varsa hepsinin bir teki kaybolmaya başladı" dedi. "Nasıl
yani?" dedim. "Açıklaması zor ama adeta eşyalarımın hepsinin tek
eşleri de beni terketmeye başladı" dedi. "Eşyaların diğer eşlerini sonradan
bulabiliyor musunuz?" dedim. "Yok hala hepsi kayıp" dedi... "Peki
kalbinizin yarısı ne durumda?" dedim... "Aaa bir dakika daha önce hiç
bakmak aklıma gelmedi" dedi. Elimi kalbinin üzerine koydu. "Siz bakın
orada mı?" dedi. Atmıyordu... Eee aşk dedim. Aşk herşeyin eşini
kaybettirir... "Ama ben aşık olmayı bilmeyen bir adama kalbimden zerre
parça veremem" dedi. "Aşkın aşk olduğunu bilmiyorsa illaki onun
diyarında bunun başka bir adı vardır. Belki o sevgi diyordur... Belki güven
diyordur.. Belki huzur diyordur.. Ama siz yine de güzel bir yaz anısıydı diyip
önünüze bakın" dedim.. "Yazar mı bana?" dedi.. "Emin olun
yazmaz" dedim.."Özlüyorum onu" dedi. "Çok normal çünkü avuç içleri birbirine değen insanlar birbirilerine hep aşina kalırlar" dedim. "Özel günlerde belki yazar" dedi... "Bence
asıl öyle zamanlarda yazmasın" dedim. "Bana sen zor bir kadın
değilsin zorlukları olan bir kadınsın dedi ... Bu kötü birşey mi sizce?"
dedi... "Bilmem neden ona sormadınız?" dedim... "Ben birine o an
sinirlendiğim zaman susmayı tercih ediyorum. Herhalde tek bir harfi bile
kendimden daha fazla paylaşmak istemediğimden" dedi. "Belli ki o sizi
yüzeyde bırakmış.. Derinlerinize cesareti yokmuş boş verin, hem o da çok yorgun ruhlu bir adam demek ki belki de sizle birlikte daha fazla yorulmak istememiştir" dedim... Erkek milleti değil mi
hepsi zıkkımın kökünü yesin" dedim. "Yalnız o zakkumun kökü"
dedi.. "Pardon nasıl yani?" dedim. "Zakkum zehirli bir
bitkidir.. Eskiler zakkumun kökünü ye diye kullanırlardı. Zaman içinde değişe
değişe olmuş bizim zakkum bir zıkkım" dedi.. O zaman düzeltiyorum bu
erkeklerin hepsi zakkumun kökünü yesin diyerek müsade istedim. Arkama hiç
bakmadan oradan uzaklaştım... Burada hiç hikaye bulamadığımı düşündüm ve otele
dönüp sırt çantamı topladım... Yeni çehrelerde yeni hikayeler aramaya
hazırdım.. Otobüste defterime bir iki satır karalayım dedim... Kalemin
mürekkebinden yayılan ilk cümle zakkumun köküydü... Desenize pekte boş
ayrılmamıştım bu sahilden de.. :)