15 Eylül 2016 Perşembe

ZAKKUMUN KÖKÜ

                    Derken yine ben gittim... Herhangi bir ülkenin herhangi bir ilinin herhangi bir beldesinin herhangi bir zamanındaydım... Üç noktaydı hayallerim... Ahmet Haşim'in yüzündeki derin çıban yaralarını sakladığı geceydi en yakınım...Arkamda bıraktıklarım  yüreğimdeki çıbanlardı..Geceye sığınmıştım onların izlerini saklasın diye..Üfleyerek geçmeyecek yaralarım olduğunu görenler kaçtı... Uzak durduklarım yaklaştı, yakın durduklarım uzaklaştı. Hevesli bir yürekken bitkin düştüm...Hani en sevdiğiniz kazağınızı hep giyersiniz ve bir gün bir bakarsınız topak topak olmuştur ya... Benim kalbimde belli ki topaklanmıştı.  Ayna ayna dile gelir misin bana: "Tecrübesizlik devranı döndürdü getirdi mi bana tecrübe? O kadar dünyanın birçok yerini gezdim dönebildim mi en başladığım yere? Keşfettim mi güvende saklı duran tekinsizliği ? diyordum kendi kendime... Her yeni şehirde her yeni çehrede aç bir kurt misali yeni bir hikaye arıyordum aslında... Adımlarım beni eski bir Rum meyhanesine getirdi.. İki üç demlenir kalkarım diyordum. Yan masama iki tatlı genç oturdu. Hani onlar için sevgili desek değiller, arkadaş desek hiç değilller, dost mu deseydik bilmem ki neyse bırakalım her ne iseler öyle kalsınlar... Kadın : "Beni hiç tanımıyorsun" dedi adama.. Adam meydan okurcasına: "Sen de beni hiç tanımıyorsun" dedi.. Masanın amacı o halde belliydi..Onlar  çok tanışkan bir ikiliydi... Adam kadına seslenirken kısa bir an onun da adının Deniz olduğunu duydum ... Hah vre pedimu dedim bu da Deniz ise buradan bana baba hikaye çıkar. Utanmasam kalemi kağıdı masaya koyup analize başlayacaktım.. Deniz, tam Ozan Önen'in rakı içen kadını seveceksin dediği cinstenti... Normalde rakı ritüeli olan bir hatun gibiydi. Ama gözlerinde daha önce kendimden aşina olduğum bir güvelenmişlik vardı. Belli ki ara vermişti demlenmelere dertleşmelere. Dur adaşım yanındaki adam değer mi yeniden başlamaya ... Değer mi güvenmeye diye dürtecektim de ... Sana ne be yaşayacak benim! dese bozulurum diye cesaret edemedim. Adamı yan bakışla incelemeye başladım..  Çok yakın bir arkadaşımın erkekleri sınıflandırma biçimi, nedense benim hep karakter analizinde işimi kolaylaştırmıştır. Karşımdaki gözleriyle ve dudaklarıyla gülen bir adam mıydı? Cık.. Peki tüm mimikleri gülerken suratına eşlik mi ediyordu ...Cık... Peki hiç değilse dudaklarıyla tebessüm ediyordur zira ediyorsa ucundan çapkındır? Cık... Haydaaa güldüğü anlaşılamayan mimiksiz, bir o kadar da bolca hissiz, az birazda tekinsiz bir adama çarpmıştı kadın... Hissizliğini saklamak için romantik bir maske yaratmış gibiydi.. Hani vardır ya bir kadının doğum gününü kutlamak için üç kelimeyi bir araya getirmekten aciz adamlar. Lakin kantarın topuzu kendini dürtünce sayfalarca şiir yazıp herkesin beğenisini kazanmaya çalışan tipler.. Aha tam da böyle biri gibiydi yan masadaki adam.. Kişilerle kendine dair pek bir şey paylaşmayı sevmeyen tiplerden çünkü paylaşırsa sanki her an yara alacakmış gibi hissederler ya işte öyle bir cinsti.. Hani vardır ya hiçbir kadınla anı biriktirme cesareti olmayan adamlar, ama bunu böyle diyemezler. Ben aşka cesaretsizim, sevme yoksunuyum diyemezler de nedense hep hayırsız bir kadın tarafından arkada bırakıldıkları terkediliş hikayesinin yamacına sığınırlar. O kadını yıllarca aşamamışlardır ,asıl konu halbuki o kadın değildir... Ama onlar bunu kabullenemezler niye çünkü egoları dayanmaz. İçlerindeki sevme ve sevilme korkağı buna izin vermez.. Eski bir hikayede gizlenmiş bir kadının arkasına sığınmak daha kolaydır. Başka bir kadının tenine tırnağının ucu bile temas edebilmişse sen o kadını çoktan unutmuşsundur ki birader.. İlişkilerden fıymak için bu adamlar herşeyi zamana bırakırlar neden çünkü eski yaraları aşamamışlardır. Peki nasıl oluyor da vücutlarındaki hormonlar hadsizce sınırları aşabiliyor..Pardon bunlar erkekti unuttum... Hırsla tekrar yan masadaki adama baktım... Masada kadına : "Hayattaki en büyük amacım iyi bir adam olabilmek" dedi. Kadın etkilenmişe benziyordu. Dönüp : " Salaksın hatun iyi bir adam olma arayışındaysa iyi bir adam değildir.. Ki bu arayıştaysa daha bir ömür o arayışı sürdürecektir. Belki de asla adam olamayacak biriyle karşı karşıyasın topukların götüne vurarak kaç" diyecektim de yine yutkundum .. Genel de biz Deniz'lerin yaşam algısı pek zayıf olmaz ama biraz saf mıydı neydi bu yanımdaki Deniz.. Muhabbet muhabbeti açmış, hatıranın birini bitirip diğerine geçiyorlardı.. Tabi bardaklarda onlara eşlik ediyordu.. Uzun zaman ara verilişlerin temel sorunudur .. Ne muhabbet ne aslan sütü kabında durduğu gibi durmaz.. Kadının bakışları puslandı. Hesabı ödeyip kalktılar. Ben boş durur muyum onların peşinde adeta bir iz sürücüsü gibiydim. Kadın kumsala daldı.. Belli ki tüm tatilden beklentisi o kumlara uzanıp dalga seslerini ninni yaparcasına mışıl mışıl uyumaktı... Kusma isteği geldi ama o da kusamayanlardanmış.. Denize hafif eğildi... Bir de adama bağırmaya başlamasın mı ?  "Bırak beni Deniz bana zarar vermez.. Deniz beni temizler..." Kahkaha attım istemsizce, o an benim varlığımı farkettiler ama pek umursayacak halde değillerdi neyse ki.. Benim hoşuma gitmişti çünkü bende hep öyle düşünürüm. Küçükken her yıl bütün üzüntülerimi içime atıp yıl içinde asla ağlamayıp ne zaman denize gitsek gözyaşlarımın denizin suyuna karışıp yok olmasını seyrederdim... Herhalde bundandır bende tıpkı bu kadın gibi tüm kötülüklerin, tüm pisliklerin, tüm acıların deniz suyuyla çekip gittiğine inanırım..Hay bin kunduz bilinçaltı işte :) Ama ne yalan söyleyeyim adam beni şaşırtmıştı.. Öyle ya bırakıp gidebilirdi ama bakıyordum da baya sahiplenmişti.. Fazla aşkın olduğu yerlerden ben kendime hikaye bulamam ... Bu gecenin acı kotası belli ki tükenmişti..Onları mutlu son bekliyor herhalde diye arkamı dönüp gittim.                     Aradan birkaç gün geçti ben yine sahilde yürürken bu kadına denk geldim. Tek başına üzgünce oturuyordu.. Bu sefer tutamadım kendimi : "Pardon oturabilir miyim yanınıza?" dedim. Biraz yadırgadı ama sessizce başını salladı.. "Bazen tanımadığınız ve bir daha asla görmeyeceğiniz kişiye herşeyi anlatmak iyi gelir" dedim.. Kadın zaten hazır bekler gibiydi. "Kısa sürede daha önce hiç tanımadığım birinden etkilendiğimi sandım..Hayatımda ilk defa tanımadığım bu adama güvendim istemsizce" dedi... Hikayeniz bitti herhalde dedim.. Bitmesi için başlaması gerekir değil mi?" dedi.. Halbuki o gece kumsalda başlamış gibiydiler. Yoksa bende mi biraz saftım.. "Zaman(!) değil mi?" dedim. "Zaman" dedi acı bir gülümsemeyle "Üzülmeyin doğru kişi değilmiş demek ki" dedim. "Biliyor musunuz hayatıma girdiği günden beri hayatımda ne kadar eşya varsa hepsinin bir teki kaybolmaya başladı" dedi. "Nasıl yani?" dedim. "Açıklaması zor ama adeta eşyalarımın hepsinin tek eşleri de beni terketmeye başladı" dedi. "Eşyaların diğer eşlerini sonradan bulabiliyor musunuz?" dedim. "Yok hala hepsi kayıp" dedi... "Peki kalbinizin yarısı ne durumda?" dedim... "Aaa bir dakika daha önce hiç bakmak aklıma gelmedi" dedi. Elimi kalbinin üzerine koydu. "Siz bakın orada mı?" dedi. Atmıyordu... Eee aşk dedim. Aşk herşeyin eşini kaybettirir... "Ama ben aşık olmayı bilmeyen bir adama kalbimden zerre parça veremem" dedi. "Aşkın aşk olduğunu bilmiyorsa illaki onun diyarında bunun başka bir adı vardır. Belki o sevgi diyordur... Belki güven diyordur.. Belki huzur diyordur.. Ama siz yine de güzel bir yaz anısıydı diyip önünüze bakın" dedim.. "Yazar mı bana?" dedi.. "Emin olun yazmaz" dedim.."Özlüyorum onu" dedi. "Çok normal çünkü avuç içleri birbirine değen insanlar birbirilerine hep aşina kalırlar" dedim. "Özel günlerde belki yazar" dedi... "Bence asıl öyle zamanlarda yazmasın" dedim. "Bana sen zor bir kadın değilsin zorlukları olan bir kadınsın dedi ... Bu kötü birşey mi sizce?" dedi... "Bilmem neden ona sormadınız?" dedim... "Ben birine o an sinirlendiğim zaman susmayı tercih ediyorum. Herhalde tek bir harfi bile kendimden daha fazla paylaşmak istemediğimden" dedi. "Belli ki o sizi yüzeyde bırakmış.. Derinlerinize cesareti yokmuş  boş verin, hem o da çok yorgun ruhlu bir adam demek ki belki de sizle birlikte daha fazla yorulmak istememiştir" dedim... Erkek milleti değil mi hepsi zıkkımın kökünü yesin" dedim. "Yalnız o zakkumun kökü" dedi.. "Pardon nasıl yani?" dedim. "Zakkum zehirli bir bitkidir.. Eskiler zakkumun kökünü ye diye kullanırlardı. Zaman içinde değişe değişe olmuş bizim zakkum bir zıkkım" dedi.. O zaman düzeltiyorum bu erkeklerin hepsi zakkumun kökünü yesin diyerek müsade istedim. Arkama hiç bakmadan oradan uzaklaştım... Burada hiç hikaye bulamadığımı düşündüm ve otele dönüp sırt çantamı topladım... Yeni çehrelerde yeni hikayeler aramaya hazırdım.. Otobüste defterime bir iki satır karalayım dedim... Kalemin mürekkebinden yayılan ilk cümle zakkumun köküydü... Desenize pekte boş ayrılmamıştım bu sahilden de.. :)