7 Ocak 2016 Perşembe

SİS

                            Gece henüz gençti...Karanlık, sokak lambasından süzülen ışık demetiyle cilveleşiyordu. Adımlarımla sisli gecenin perdesini aralarken yazdığım yazıların edebiyata ne kadar hasret kaldığını düşünüyordum. Çünkü son zamanlarda yazılarımı gündüzleri yazıyordum. Halbuki geceydi tüm yaralarımıza o  tuzu zevkle basan, bazen de tüm kusurlarımızın üstünü şefkatle örten. İşte tam o an anlamıştım aslında Ahmet Haşim'in neden en çok akşamı sevdiğini. Çünkü yüzündeki derin çıban izleriyle kendisini çirkin bir adam gibi hissediyordu ancak ne zaman gece gelse karanlık herkesin yüzünü görünmez ve eşit kılar diye düşünüyordu. Haksızda değildi hani. Ben geceden koşarak kaçarken ilham perilerimde inceden firardaydı. Sadece geceden uzaklaşmamış aynı zamanda insanları da gözlemlemeyi bırakmıştım. Kendi dertlerime o kadar dönmüştüm ki benden başkası yoktu dünyada sanki. Narsistliğin sınırlarını zorluyordum. Bakmazsan tanıyamazsın, tanımazsan ona temas edip onu yazamazsın . Sisli gecemde o kadar derin düşüncelerle yürüyordum ki ayağıma takılan çantayı bile fark edememiştim. Tökezledim,yere kapaklanmama bir nefeslik boşluk kalmıştı. Bir baktım ayağıma tanımadığım bir çanta dolanmış.  İçinden de kitaplar düşmüş. O kadar umursamazdım ki  mütemadiyen özür dileyen bu genç adama olabilecek en kaba ve çatık kaşlı halimle:  "Dikkatli olsanıza ama pardon siz erkekler anca kırıp döküp, düşürmeye çalışmaktan anlarsınız" diye pöykürdüm. Tam olarak beş adım atarak ondan uzaklaşırken derinlerimde gizlenmiş insan yanımdan koca bir tokat yedim. Ulan! dedim. Afedersiniz mevzu bahis kendim olunca öyle de kaba konuşurum kendimle neyse : "Ulan yardım etsen elin aşınmaz ya ,ne de olsa zamanında yıldızları saymışlığın kadar insanları sevmişliğin var " dedim. Geri döndüm kitaplarını toplamasına yardım etmek için eğildim. Üzgünüm insanları sevmediğim bir dönemimdeyim kaba olmak istemezdim dedim. Kitapları elimden alırken kırılgan naif bir şekilde gülümsedi. Tanıştığım insanların dörtte üçü halden anlama özürlüsü neyse ki siz onlardan değilmişsiniz önemli değil, güzel geceler dedi ve yürümeye başladı. Sisli gecede önümde ilerleyen bu tanımadığım genç adamı birden merak etmeye başladım. O hızlı adımlarla ilerlerken, benim de hiperaktif hayal gücüm devreye girdi.  O an düşle gerçek arasında bocaladım sis miydi benim kafamı karıştıran?  Nereye gidiyordu acaba? Öğrenci olduğunu sanmıyordum. Kılık kıyafeti, çantasının stili ve düşen kitaplar akademisyen olduğunu düşündürüyordu. Umarım akademisyen değildir diye bulduğum ilk elektrik direğine en batıl yanımla kulağımı çekip tıklattım. Kibar bir adam olduğu aşikardı. Kitapları uzatırken sağ elinin baş parmağındaki tırnağın uzun olduğunu görmüştüm. İşte bir ipucu daha muhtemelen gitar çalıyordu ne hoş. Ses tonu da çok tumturaklıydı çalarken de bu güzel sesin hakkını verip şarkı söylüyor muydu acaba? Aceleyle ilerleyen adımları onu sevdiği kişiye yetiştirmek için miydi ? Belki de tiyatroya yetişmeye çalışıyordu ama yok saat biraz geçti. Tiyatro olmasa bile belki sinemada gece seansına yetişmeye çalışıyordu.  Belki de benim gibi tez yazıyordu ve aceleyle eve gidip kaybettiği zamanı telafi etmek için deli gibi çalışmayı düşünüyordu. Hayatla barışık olduğu kesindi. Çünkü yüzünde hiç kimsenin eskitemeyeceği bir gülücük taşıyordu.Uzun zamandır kutsal sancının mahkumu olan, mütemadiyen kırk bir derece hararetle çalışan dimağa sahip adamlara rastladığımdan bu derece huzurlu dingin bir adamın varlığı beni şaşırtmıştı doğrusu. Adımlarını kısa tutuyordu demek ki hayatı büyük adımlarla hoyratça harcamıyordur dedim. Kafasını hafif yana çevirdi ama sonra geri önüne döndü. Birkaç saniyeden daha fazla dayanamadı, mahcup bir ifadeyle bana baktı ve tebessüm etti. Gülmeye cesaretli dedim , evrenin dilini arayan bir kişi için cesur oluşu ne büyük bir erdemdi.  Sonra ne mi oldu tabi ki hayat karşımıza yol ayrımını dayadı. Adımlarım devam ederken fark ettim ki şu kısa sürede bir insan hakkında hayal kurup onu betimlemeye çalışmışım. Aslında bende cesurdum çünkü geri dönüp ona bakmayı tercih ettim. Baktığım bu genç adam kara kalemimin ucunda biçimlenmeyi bekleyen bir eskiz gibiydi. Önümde giderken edebiyatın kanatlarıydı bana rüzgar olan. Belki de gerçek bile değildi sisten kafam karışmıştı hepsi bu...