Esrimek diyorduk akademi de.. Zihnini ve hayalleme gücünü bu evrenin dışına seyahate
çıkarmaktı. Basitçe düşlemekti. Zaten neden her basit kavramı zorlaştırarak
anlatırız akademi de bilmem. Belki de egomuzu diplomalandıran mazoşistlerdik. Bizlerin
benlik gelişimi içten dışarı doğru bir sarkaça bağlıydı.Bazen de dıştan içeri
doğruydu. Dolayısıyla iç dünyamızı beslemek için dış dünyaya ihtiyaç duyuyor ve
gittikçe gidesimiz geliyordu. Yeni
yerler, tanımadığın insanlarla yaptığın paylaşımlar seni bir adım evrenin
dışına götürüyordu. Bilmediğin yerlere giderken yanına alman gereken tek şey benliğin ve onun
için bugüne kadar yaptığın anı yatırımlarıydı falan filan. Soğuk kış günü
elimdeki kalem ve kağıdı bırakıp, pardon sıcak çikolata varsa alabilir miyim
dedim. Aaa ama tarçınlı olsun lütfen diye de ekledim. Pansiyonun sahibi çok
serapa bir hanımefendiydi. Zarif çehresi yaşamı görmüş geçirmiş izlerle
doluydu. Mis gibi kokan sıcak çikolatamı kendisi getirdi ve "küçük hanım size
eşlik edebilir miyim?" dedi.. "Tabi lütfen" dedim. "Yalnız
mısınız" dedi? İlginç bir soruydu. O an için mi yalnızdım yoksa gerçekten
de yalnız mıydım cevabı bir türlü bulamadım. "Bazı sorular bazı anlarda
cevabı verilemeyecek kadar karışık" dedim. Minik bir tebessümde bulundu. "Aslında
herşey basit ve net" dedi. " Cevap anlarda gizli.Şuan da yanınızda mı?"dedi. "Yok
ama kendince sebepleri var" dedim. "Ah küçük hanım sebep mi? Sevgi sebepsizce
sevdiğinin peşindedir. Sevgi her boş
anın peşindedir. Hiç bir anı ıskalamak istemez keza aşkta öyle.. Sizin sebep
dediğiniz sizsizliğin bahanesidir. Sizi
ondan daha az seven insanlarla karşılaştınız değil mi?"dedi. "Evet"
dedim. "Ama sizi ondan daha fazla
seven insanlarla da karşılaşmışsınızdır?"dedi. "Eeee onlar da
hayatımda oldu tabi" dedim. "Her ikisini de tatmış bir insan olarak
tavsiyeye ihtiyacınız yok? Emareler size yol gösteriyor zaten. Kendini
iyileştirirken hızla kaybediyordu hayatına dahil ettiği sizi.. İşin daha acı
tarafı, o bunun zaten çok farkındaymış gibi bir tavırda. Sizin için
çabalamayan, sizi hızla kaybetmeye göze almış biri için sizin yapabileceğiniz
tek bir şey kalıyor küçük hanım. Pansiyonumun tadını çıkarmak ve bol bol
kumsalda oturup dalgaların alıp götüren bazen de götürüp geri getiren
devinimini izlemek"dedi. Buradaki son günümdü...Kumsala geçtim dalga
seslerini dinlemek için..
Hayata Marquis de Sade tarafından bakmak lazımdı. En
çılgın, en sıradışı, en ben tarafından arkamızda yangınlar bırakırcasına ..Ama
severken hayata Cemal Süreyya tarafından bakmak lazımdı. En kırılgan, geçmişi
unuttururcasına, parmak uçlarından öpercesine... Cemal Sürayya'nın tabiriyle bir
şehir hayalleyin içinde senin olduğun benim olduğum bizim olmadığımız. Onun aklının
ucuna oturup kendinizi beklediğiniz ama bir türlü oradan geçmediğiniz bir adam
tahayyül edin. Arkasında dev
kırgınlıklar bırakırken hiç umursamayan ama konu kendi kırgınlıklarına
geldiğinde zamanın avantajlı kaçamağına sığınıp kendisini saklayan...
Kırgınlıklar bile karşılıklı bir telafiyle sarılır.. Tek taraflı çabalar da bir
süre sonra yeterli değildir. Sen çabalarken ayıp olmasın diye sana sunulan
kahve sana samimi gelmez içmeden dökersin... Çünkü hayatında uzun süredir olan
bir adamın en azından kahve ve çay türevlerini sevmediğini, kahve içsen bile şekersiz
değil iki şekerli içtiğini bilmesini beklersin... İş yerindeki sıkıntılarını
veya güzel anlarını bile paylaşırken seni dinlemeyecekse, küsken bazen gururunu
kenara atıp ilk o yazamayacaksa, hep karşıdan bekleyecekse bu durumda sen
neredeydin? Gabriel Garcia Marquez şöyle der : "Seni sen olduğun için
değil,seninle birlikte olduğumda ben olduğum için seviyorum."Defalarca bu
cümlenin bir benzerini ondan duyduğum için, ben karşımdakine bu duyguyu
yaşattığımı düşünüyorum. Peki ya o, yanındayken beni ben gibi hissettiriyor
muydu? Ben her paylaştığım, benden olan şeyin sonra dönüp dolaşıp bir kavga
esnasında beni yeniden yaralaması için kullanılmasını dilemezdim.. Çünkü böyle
durumlarda insan kendisinden bir parça daha paylaşmak istemiyor ve susmayı
tercih ediyor.. Aslında susmalarım,
Ernest Hemingway'e katıldığım içindi. Tepki vermeden önce düşün. Harcamadan
önce kazan. Eleştirmeden önce bekle.Vazgeçmeden önce de dene. Sanırım yeterince
adım atmış ve yeterince denemiştim. En kolay şeyin soğan ekmek olduğunu bilen
ama hala onu çiğnemeden yutma umudunda olan birini hayal edin ya da vazgeçtim
etmeyin, öyle ya madem karşıdaki bunu diliyor onu usulünce zamana bırakın,
bırakın usulca zaman alsın onu... Değer gördüğün kadar değer diyin.Olduğu kadar
olmadığı kader deyin.. veee zamandan hızlı hareket edip geçin ... Esrimenin
de bir geri dönme hali vardı. Al takke ver külah hali...Dönerken madem en
değerli olan şey anıydı bu tatil çok tatildi ve bol anı biriktirmeceliydi.... Çok
mutlu ve bol enerjikli bir benle dönüyordum..