Biliyor
musun vakti geldi artık... Kimse sana söylemedi mi hiç? Bilmen lazım
ellerindeki parmaklardır tek sayabildiğin.. Birazdan sen de şu düşen yağmur
damlaları gibi hissedeceksin kendini; her biri tek tek sırılsıklam ıslattıkça
seni..*Doksan yaşıma geldiğimde dilerim bir şimşek çaksın ve gök gürüldeyerek
kulaklarımdan bedenime sızsın.Sallanan sandalyemde bembeyaz ama görmeyeli
fazlasıyla buruşmuş olgun parmaklarımla Janis Joplin'den "Little Girl
Blue"yu gitarımla tıngırdatan çılgın bir yaşlı olayım.Hala aynı notaya
geldiğimde hatalı çalıyor olayım.Hiç üşenmeden başa döneyim. Göstermelik olmayan gerçek bir şöminem
olsun. Mesela, omzuma o an yaşlı bir adam dokunsun. En az şöminem kadar göstermelik olmayan en gerçeğinden bir
el, kendi elimin devamı kadar hissettiğim her gördüğümde ona ilk aşık olduğum
günkü gibi beni heyecanlandıran cinsten, bilebildin mi? Yılları birlikte
devirmiş olalım ama hala birbirimizi tanımıyor olalım. Ona baktığımda hala ne
düşündüğünü merak edeyim. O da bana bakınca yine zihninde ne tilkiler dolaşıyor
acaba diye gözlerimin içine cesaret dolu bakabilsin. Ünlü beslenme uzmanlarına
el hareketi çekip doksanımızda kokoreç yemeye gidelim. Kapalı fizik tedavi
salonlarını kınayıp doğa yürüyüşlerine çıkalım. İki yürüyelim üç çimlerde
uyuyalım. Dünyanın haritası biz olduk diyelim. Ne çok gezdik , ne çok ait
olamadık hiçbir yere, hiç kimseye diyelim. Ne o ben olmuş olsun ne ben o. Tıpkı
Ying Yang gibi birbirimizden o kadar zıt ama birbirimizin tamamlayıcısı olalım.
Sonra birden düşündüm gelecek çok gelecekteydi. Daha dün dibinde bomba patlayan
bastığı yer sarsılan bir gençtim. Öyle gürültüde insanın aklına bunların
hiçbiri gelmiyor. Bir saniye ilerisini bile düşünmeye korkuyorsun. Patlamanın
olduğu alana mı gitsek? Belki yardıma ihtiyacı olanlar vardır? Sonra bir
patlama sesi daha duyuyorsun bu seferki daha güçlü zangır zangır bacakların
titriyor. O an biri ismini sorsa belki ona bile cevap veremezsin. Arkadaşına
bakıp koşsak mı diye düşünüyorsun ama buradan çıksak ya üçüncü bombayı
atarlarsa diye kıpırdayamıyorsun. Birkaç saniye sonra telefonumuz çalıyor ailelerimize
iyiyiz diyebiliyoruz sadece. Hemen ardından zihnimiz sakinleşmeye başladıkça
aklımıza o çevreye doğru gelecek olan ya da oralarda olabileceğini tahmin
ettiğiniz kişiler geliyor. Ambulans sesleri kulaklarımızda çınlıyor. Metro
kapatılmış biz eve nasıl dönsek diye düşünürken her yerde şüpheli paketler
fünyeyle patlatılıyor bunun sesinin de bombanın sesinden geri kalır bir yanı
yok. Tam önümüzde patlıyor bir tanesi biz yine bomba patladı zannediyoruz. İnsanlar korkarak taksilere saldırıyor ama
nafile yollarda kapatılmış. Biz en az iki semt kadar koşuyoruz tepemizde
helikopter sesleri. Nefes alıyorduk ya yaşıyor mu oluyorduk biz şimdi? Belki
kurduğun hayaller ancak sıcak evinde Eirlys Myfanwy
Davies'den "Dido's Lamen"i dinlerken elinde sıcak tarçınlı
çikolatayla keyifli ama ne kadar sahte yaşıyoruz. Her gün bir evcilik oynuyoruz
gerçek olacağından asla emin olamayacağın ama gerçekmişçesine sürdürdüğün bir
oyundayız. Bu patlamayı "o,bu,şu" ya da
"onlardan,bunlardan,şunlardan" kim yaptı? Bu konu üstüne bir sürü
açıklama yapılıyor. Bir o kadar da öncesinde ve dahi sonrasında biz tartışmış
olalım. Sonuç ne biliyor musun? Yürek yakan buruk bir acı havaya uçtu...Dün iki
yüz metre ilerimizde can veren insanlarında bırak doksan yaşına gelmeyi yarını görmek istedikleri
hayalleri yok muydu? Bir emirle bir sürü insanın öldüğü, doğayı koruyorlar diye
bile insanların şiddete maruz kaldığı, gece geç saatte dışarıda olanın tecavüz
edilmeye müsait olduğunun düşünüldüğü bir ülkedeyiz. Bugünde tesadüfen
yaşıyoruz diye sevindiğimiz sonra sevindiğimiz için kendimizden tiksindiğimiz
günlerdeyiz. "Zor" üç tanecik harften oluşmasına rağmen ne kadar
taşıması ağır bir kelime. Hayaller zor. Umut zor. Yaşamak zor. Gelecek ??? En basiti insan olarak birbirimizi sevmekti
onu bile beceremedik bir araya geldiğimizde bize boş, gözlerimizi kaçırdığımız
anlamsız bakışlar kaldı...
*Janis Joplin
"Little Girl Blue" şarkı sözü çevirisi