15 Ağustos 2015 Cumartesi

ZIPIR RUHLAR



Farklı bireyleriz ama hepimiz aynı yollardan geçerek büyümüyor muyuz?… Dizlerimizi açsak hepimizinkinde benzer yaraların gül kurusu renkli izlerini bulamaz mıyız? Aynı duyguların eşiklerinden adım adım ilerliyoruz. Belki de bu yüzden izlediğin bir filmin karesi ya da dinlediğin bir müziğin sözleri tıpkı seni anlatıyormuş gibi gelir. Dersin ki aynı ben !! Hâlbuki o acıyı yaşarken, sanki sadece dünyada bunu hisseden bir tek senmişsin gibi gelir. Ancak tanıdık bir replik ya da tanıdık bir görüntü sana dünyada yalnız olmadığını anımsatır. En son ki yolculuğum bana çok derin anlamlar kattı. Meselelerin içindeyken düştüğüm durumu tam net idrak edemediğim zamanlardan geçtim. İnsanın kendisini görebilmesi için çerçeveden uzaklaşıp kendisine geriden bakması gerekiyormuş. Bir baskı çemberinin içindeymişim gibi bir süredir. Her kafadan bin ses senin kalbinde tek yol. Karıştıkça karışıyorsun. Beni kendime getirecek hayat dersini beş yaşındaki bir çocuktan almak ne kadar şaşılası. Bundan tam olarak dört ay önceydi… Beş yaşındaki kuzenimle oturuyordum : “Çınar biliyor musun çok üzgün hissediyorum şuan” dedim. O da : “ Neden” dedi? Dedim ki : “Çünkü hayatımda hatalı bir seçim yaptım ve başlı başına yanlıştı. Keşke beni anlayabilsen” derken;  O da : “Olsun sorun değil mesela ben bazen legolarımı yanlış diziyorum sonra yanlış bir oyuncak oluyor. Sonra hepsini bozuyorum ve yeniden en doğrusunu yapana kadar tekrar tekrar diziyorum” dedi. Ablasının kulağına fısıldayan haklı bir baloncuktu kendisi. 

Gel zaman git zaman usulca ilerledi; kovaladığı şimdiydi. Yine, yeni, yeniden mi derken Karadeniz’in bir yaylasında dağın tepesinde bir kulübeden aşağıya doğru inen iki kişi fark ettim. Kol kola girip aşağıya inmeye çalışan yaşlı çifti gözüm seçebildiğinde; en değerli şeyin, bir ömrü sırtlayabileceğin eli korkmadan tutabilmek olduğunu gördüm. Daha başlamadan bitişi düşünmek ne caniceymiş . Tam o anda dank etti. İsterim dedim doksanıma geldiğimde, yirmili yaşlarda elimi bir ömür tutmaya evet diyen aynı adamla yılları almayı. Herhalde sıkça biten evlilikler beni ürküttüğü için ilerde evlenirsem her an biterse diye korkumdan, kendimi Ey Tanrım bana üç tane üçte yetmez beş tane…, gideni sallarım gelene hoş geldin der geçerim diye şartlıyordum. Aslında küçük birer çocuğuz  yaralanmaktan korkan, karşıdakinin biz hiç söylemeden ruhumuzu anlamasını dilediğimiz, kalpte varsa bir duman yaralarımıza üflenmesini umduğumuz… Birine bağlanmaktan nereye kadar kaçabiliriz? Zıpır ruhumuzun birine değer vermeye, birinden değer görmeye ihtiyacı vardı. Yaşlı teyzeyle konuşmaya başlayınca : “Ah be kizum en kolay şey soğan ekmek, o bile çiğnenmeden yutulmuyor daaa!! Ele karişinca karnin ambar olacak, neticede bir ömür için he dersin demesine ama girmesi han kapısı çıkması can kapısıdır” derken tüm hayat felsefemi etkiledi . Neden hayatta çabuk pes edeyim ki !! Hiç tanımadığın yepyeni bir insanla bir ömür... Evet çok ürkütücü, garantisi de yok ama yine de iki kişinin, hayatın iyisini, acısını, cefasını, sefasını birbiriyle paylaşmasını düşünmek varken, amaaan gittiği yere kadar gider gitmedi mi ilerde ayrılırım. Yeni insan bol, vur patlasın çal oynasın, kasımpaşa baş aşağı herkes bir tarafımdan aşağı der geçerim diye ne kadar yanlış düşünüyormuşum. Elimde parçalarını nereye yerleştireceğimi bilmediğim lego parçalarım var artık. Birkaç sefer ortaya yanlış oyuncak çıktı diye pes edecek ruh yokmuş meğerse bende… Güzel ruhlu adamların hala var olabileceğini düşünmesi beleş…Uzun zamandır kafamın içi İsveç Norveç Danimarka Belçika Belçika Hollanda,Akdeniz,Kardeniz, Marmara,Türkiye’nin başkenti Ankaraydı… Şimdiyse kafamın içi cam gibi net üstü net.

NOT: Basit yaşamaya, cömertçe sevmeye, yürekten düşünmeye ant içilen yepyeni bir güne kaldıralım mı kadehlerimizi… EE haydi o zaman ÇİN ÇİN!!!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder