31 Ocak 2017 Salı

AL TAKKE VER KÜLAH


                          Esrimek diyorduk akademi de.. Zihnini ve  hayalleme gücünü bu evrenin dışına seyahate çıkarmaktı. Basitçe düşlemekti. Zaten neden her basit kavramı zorlaştırarak anlatırız akademi de bilmem. Belki de egomuzu diplomalandıran mazoşistlerdik. Bizlerin benlik gelişimi içten dışarı doğru bir sarkaça bağlıydı.Bazen de dıştan içeri doğruydu. Dolayısıyla iç dünyamızı beslemek için dış dünyaya ihtiyaç duyuyor ve gittikçe gidesimiz geliyordu.  Yeni yerler, tanımadığın insanlarla yaptığın paylaşımlar seni bir adım evrenin dışına götürüyordu. Bilmediğin yerlere giderken  yanına alman gereken tek şey benliğin ve onun için bugüne kadar yaptığın anı yatırımlarıydı falan filan. Soğuk kış günü elimdeki kalem ve kağıdı bırakıp, pardon sıcak çikolata varsa alabilir miyim dedim. Aaa ama tarçınlı olsun lütfen diye de ekledim. Pansiyonun sahibi çok serapa bir hanımefendiydi. Zarif çehresi yaşamı görmüş geçirmiş izlerle doluydu. Mis gibi kokan sıcak çikolatamı kendisi getirdi ve "küçük hanım size eşlik edebilir miyim?" dedi.. "Tabi lütfen" dedim. "Yalnız mısınız" dedi? İlginç bir soruydu. O an için mi yalnızdım yoksa gerçekten de yalnız mıydım cevabı bir türlü bulamadım. "Bazı sorular bazı anlarda cevabı verilemeyecek kadar karışık" dedim. Minik bir tebessümde bulundu. "Aslında herşey basit ve net" dedi. " Cevap anlarda gizli.Şuan da yanınızda mı?"dedi. "Yok ama kendince sebepleri var" dedim. "Ah küçük hanım sebep mi? Sevgi sebepsizce sevdiğinin peşindedir.  Sevgi her boş anın peşindedir. Hiç bir anı ıskalamak istemez keza aşkta öyle.. Sizin sebep dediğiniz sizsizliğin bahanesidir.  Sizi ondan daha az seven insanlarla karşılaştınız değil mi?"dedi. "Evet" dedim.  "Ama sizi ondan daha fazla seven insanlarla da karşılaşmışsınızdır?"dedi. "Eeee onlar da hayatımda oldu tabi" dedim. "Her ikisini de tatmış bir insan olarak tavsiyeye ihtiyacınız yok? Emareler size yol gösteriyor zaten. Kendini iyileştirirken hızla kaybediyordu hayatına dahil ettiği sizi.. İşin daha acı tarafı, o bunun zaten çok farkındaymış gibi bir tavırda. Sizin için çabalamayan, sizi hızla kaybetmeye göze almış biri için sizin yapabileceğiniz tek bir şey kalıyor küçük hanım. Pansiyonumun tadını çıkarmak ve bol bol kumsalda oturup dalgaların alıp götüren bazen de götürüp geri getiren devinimini izlemek"dedi. Buradaki son günümdü...Kumsala geçtim dalga seslerini dinlemek için.. 
                Hayata Marquis de Sade tarafından bakmak lazımdı. En çılgın, en sıradışı, en ben tarafından arkamızda yangınlar bırakırcasına ..Ama severken hayata Cemal Süreyya tarafından bakmak lazımdı. En kırılgan, geçmişi unuttururcasına, parmak uçlarından öpercesine... Cemal Sürayya'nın tabiriyle bir şehir hayalleyin içinde senin olduğun benim olduğum bizim olmadığımız. Onun aklının ucuna oturup kendinizi beklediğiniz ama bir türlü oradan geçmediğiniz bir adam tahayyül edin.  Arkasında dev kırgınlıklar bırakırken hiç umursamayan ama konu kendi kırgınlıklarına geldiğinde zamanın avantajlı kaçamağına sığınıp kendisini saklayan... Kırgınlıklar bile karşılıklı bir telafiyle sarılır.. Tek taraflı çabalar da bir süre sonra yeterli değildir. Sen çabalarken ayıp olmasın diye sana sunulan kahve sana samimi gelmez içmeden dökersin... Çünkü hayatında uzun süredir olan bir adamın en azından kahve ve çay türevlerini sevmediğini, kahve içsen bile şekersiz değil iki şekerli içtiğini bilmesini beklersin... İş yerindeki sıkıntılarını veya güzel anlarını bile paylaşırken seni dinlemeyecekse, küsken bazen gururunu kenara atıp ilk o yazamayacaksa, hep karşıdan bekleyecekse bu durumda sen neredeydin? Gabriel Garcia Marquez şöyle der : "Seni sen olduğun için değil,seninle birlikte olduğumda ben olduğum için seviyorum."Defalarca bu cümlenin bir benzerini ondan duyduğum için, ben karşımdakine bu duyguyu yaşattığımı düşünüyorum. Peki ya o, yanındayken beni ben gibi hissettiriyor muydu? Ben her paylaştığım, benden olan şeyin sonra dönüp dolaşıp bir kavga esnasında beni yeniden yaralaması için kullanılmasını dilemezdim.. Çünkü böyle durumlarda insan kendisinden bir parça daha paylaşmak istemiyor ve susmayı tercih ediyor..  Aslında susmalarım, Ernest Hemingway'e katıldığım içindi. Tepki vermeden önce düşün. Harcamadan önce kazan. Eleştirmeden önce bekle.Vazgeçmeden önce de dene. Sanırım yeterince adım atmış ve yeterince denemiştim. En kolay şeyin soğan ekmek olduğunu bilen ama hala onu çiğnemeden yutma umudunda olan birini hayal edin ya da vazgeçtim etmeyin, öyle ya madem karşıdaki bunu diliyor onu usulünce zamana bırakın, bırakın usulca zaman alsın onu... Değer gördüğün kadar değer diyin.Olduğu kadar olmadığı kader deyin.. veee zamandan hızlı hareket edip geçin  ... Esrimenin de bir geri dönme hali vardı. Al takke ver külah hali...Dönerken madem en değerli olan şey anıydı bu tatil çok tatildi ve bol anı biriktirmeceliydi.... Çok mutlu ve bol enerjikli bir benle dönüyordum..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder