23 Ocak 2017 Pazartesi

İPEK ATIFLAR



                  Aylardır yokum. Birşey arıyordum. Bu zamana kadar kimsenin,hiçbir uygarlığın hiç bir yüzyılında keşfedemediği, net tanımını bulamadığı birşey.. Siz diyin aşk ben diyim sevgi..Kalbinin en mistik noktalarında hep yanan mumlarla dolaşan kadınlar vardır hayatta. Aşk onlar için bir inançtır. Mumla kendilerini aşka adarlar. Aşktan yoksun bir duygu olurda yanaşmaya çalışırsa çeperlerine, yürek tapınağına saygısızca tükürülmüş kadar vahşileşebilirler. Aşkın haricinde hiçbir duyguya sığınmazlar aksi bir duygunun çeldiriciliğine kanmazlar bile. Başka bir duygunun yapaylığındansa  yalnızlık onlar için bir lavanta bahçesidir sonu kendi özlerine çıkan. Aşk kamil-i kıyas olmayandır. Turist Ömer'deki Ruknettin'in vurgulu ses tonundaki  Bedia'dır. Gülen Gözler'deki Fikret'i mütemadiyen isteyen Vecihi'dir. Sevmek Zamanın'daki Meral'in resmine umarsızca kapılan Halil'dir. Bu ipek dokunuşlarla seven insanlarla büyüdük usta. Durum böyle olunca hayattan aşka dair beklentilerimizde hep ipek dokunuşlarına atıf niteliğindeydi. Bilemedik hiçbir duygunun hoyrat yüzünü. Hırpalayamadık bize atılan adımları. Hep umduk ne bulacağımızı bilmeden. Annemin masal diye mırıldandığı "İlham Gencer'in Bak bir varmış bir yokmuşu ile tanışmıştım aşkla. Nedense annem şarkıyı bir noktada keserdi. Ben de uzun yıllar şarkıyı bir sabah erkenden iskelede bir genç kıza rastlayan delikanlının kızla arasındaki aşkını anlatıyor diye biliyordum... Üst üste aşktan fazla hançer yediğim dönemler bir gün tesadüfen bu şarkıyla tekrar karşılaştım. Ben şarkı benim bildiğim yerde bitiyor sanırken ikinci kısmıyla o an tanışmıştım. Kesilen ikinci kısım mutsuz sonla biten bir aşkı gösteriyordu. Bekleyen kız ama bir türlü gelemeyip yaya kalan adam. Elini çabuk tutup sevdiği kızı kapan başka bir adam ...Bu şarkıda kim kazanmıştı aşk mı sevgi mi? O an nedense aklıma Asya geldi.Düşündüm Asya gerçekten ne anlatmak istiyordu bize :"Sevgi neydi sevgi emek miydi?" Emeğe gidiyordun ama neden hala geriye dönüp aşka bakıyordun Asya.. Mutlu olabilmiş miydin attığın adımların sonunda..Cemşid'e güvenmiştin. Aşktan yine kazık yemeye cesaret edemeyecek kadar hem de... O dakika aşk bir Kızılay simidi gibi canlandı gözümde...Hani özlersin ve o  pekmezden kavrulmuş edasına çalan susamlı simide yumulursun ya işte öyle. Kendini durduramasın ve ivedilikle tüketirsin onu. Tatmin olmuşsundur ama neticede her güzel şey gibi onun da sonu gelmiştir.. Damağında hoş bir tatla terk etmiştir seni. Aynaya geldiğin an, gülümsediğinde asıl hasarla karşı karşıya kalırsın. Tüm dişlerinin arası istemsice siyah siyah susamla dolmuştur ve fırçalamadığın takdirde uzun bir süre gülemezsin ve dahi ağzını bile açmak istemezsin.. Bir çeşit aksiyon ve reaksiyon yani etki ve tepki gibiydi.  Yirmi altı yaşında en sevdiği çiçek olan Mor lale'yi bulmuş birisi olarak hayata bakış açım hala salıncakta sallanıyor gibiydi ama birşey netti: Ne olacaksa geç olsun güç olmasındı. Aşkla çok karşılaşmıştık da ben sevgiyle yolda karşılaşsam tanımayacak kadar cahildim be usta? Bir erkek nasıl severdi bir kadını? Bence Ruknettin'in,Vecihi'nin ve Halil'in aşk hislerinden çok aykırı değildi sevgi.. Ne zaman ayrılmıştı sevgi aşktan... Kim ayırmıştı onları.. İlla sevginin ortaya çıkabilmesi için aşkın evrim geçirip ortadan yok mu olması gerekiyordu.Bir arada gitmiyor muydu ? Neydi bizi yağmuru mu daha çok seviyorsun karı mı daha çok seviyorsun sorusuna iten duygu... Hangisi aşktı hangisi sevgi, seni iliklerine kadar ıslatıp içini toprak kokusuyla ferahlatan mı yoksa bembeyaz yumuşaklığıyla kışın bile içini ılıklaştıran pamuk taneleri mi? Ya da hiç yapmam dediğin şeyleri yapmak... Biri için çabalamak..Kaçırmamak hep yanında tutmak.. İşte böyle usta yine çok karışıktı evren...Tek tesellimiz sıradan olmamaktı... Hiçbir duyguyu sıradan yaşamamaktı. Alabildiğince düşlemek en baştan beri ben değil biz olmaktı ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder