22 Mart 2016 Salı

"ÖLEYAZMAK" KURALLI BİR BİRLEŞİK FİİLDİR

   
                       Hiç bir çiçeğin açmaya cesaret edemediği, dallarında tomurcukken buzlandığı garip bir bahardaydık. Halbuki biz bu bahar en basitinden özgürce nefes almak istemiştik. Varmış gibi gözüken özgürlüğümüz zaten yanılsamaydı.. Şimdi de sanki bedenlerimiz birer yanılsama..Eskinin duvar saatleri vardı o oda da uyuyamazdınız tik tak tik tak beyninizi kemirirdi. Bir aydır beynimde o saatle dolaşıyorum. Ölüme bir kala ölümü bir geçe. Dürüstçesi gerek ülkenin doğusunda olsun gerekse savaş olan diğer ülkeler için olsun daha önce empati yapabildiğimi düşünürdüm. Kuru kuruya empati ne mümkünmüş. Bir acıyı özümsemek için o acıyı teninde hissetmek lazım gelirmiş.  Dünya'nın bir çok yerinde hadi bırak onu; kendi vatanımızın bir parçasında insanlarımız korkudan bir gün sonrası için nefes almayı dilerlerken biz mışıl mışıl rüyalardaydık değil mi? Haberlerde Cizreli minik kız : "Duyuyor musunuz silah seslerini? Sadece dışarıda top oynamak istiyoruz" diye haykırırken onları suni gözyaşlarıyla izleyip sahte empatilere gark olduk. Bir sonraki haberde unutuldular..
                         Yaşamanın ne kadar zor olduğunu, özgürlüğümüzü elimizden alan "güm" diye kulakları sağır eden bombanın sesiyle anladık. Bir şeyi daha anladık, yıllar sonra "öleyazmak" birleşik fiilinin cümle içinde nasıl kullanılacağını...O zamanlar çocuk aklımızla anlayamazdık öleyazmanın nasıl bir yaklaşma anlamı taşıdığını... Şimdi biliyoruz ... Aslında bizler hayata adım atarken en çok ip cambazıyız. Hem de mesleğe en yeni başlayanından, ölümle raks edercesine. En tepeye çıktık mı önümüzde incecik bir ip parçası. Karşısı belki bilen için yakın ama bilinmezlikte en ırak. Dengeye karışmış bir dikkatle ipe basmaya başlarsın. Adım atarken zangır zangır titreyen bacaklarımız mıdır yoksa bastığımız yer midir? Zordur yürüyebilmesi vesselam ama denemek zorundasındır. Zaten düşebileceğin gerçeği yüksek bir ihtimaldir ama her yeni adımında gideceğin yeri düşlersin... Her adımda ümitlenirsin. Bir sonraki adımını daha dengeli atarsın. Dersin ki ben kıvırdım bu işi galiba artık sonuna kadar giderim. Derken birden hiç hesapta olmayan dışarıdan bir el uzanır makasla ipi kesiverir. İvedilikle düşmeye başlarsın. Aslında hep aklındaydı bu ihtimal ama düşecektiysen de kendinden kaynaklanmasını isterdin. Dışarıdan gelen müdahale senin iple olan zorlu mücadelende kalleşçedir. Bizim hayatla mücadelemizde bu aslında. İleri ki yaşlarımız çok hayal ama her gün ona doğru bir adım atıyoruz.. Ama ya hiç hesapta olmayan biri yanında pimi zank diye çekerse...Oradan sonrasını bize anlatabilecek biri yok maalesef. 
                    Hani diyoruz ya hep oradan geçmeseydim ya da o dakika acil bir işim çıkmasaydı, şu,bu olmasaydı bende orada olup ölecektim. Bizim bir türlü parçası olamadığımız Dünya'nın bir yerlerinde; birileri güç mücadelesi için birbirleriyle savaşırken telef olan bizleriz. Hani onlara, insanca nefes alabilmenin yeterli olabildiği zamanlar hatırlatılsa belki o zaman bize de bir yaşam düşer. Peki siz herşeyi din uğruna (!)  göze alanlar size bir soru?? Bir ecel-i müsamma'ya inanırız kaçılması mümkün olmayan değişmez kaderimiz. Bir de ecel-i kaza'ya inanırız hani  bir sebebe bağlı olarak değiştirilmesi takdir edilmiş eceldir. Yanındaki canavar pimi çekerken senin lügatında kazara mı ölmüş oluyoruz? Yoksa zaten kaderimizde bir bombacı tarafından öldürülmek mi vardı? Tabi yaa C şıkkı Takdir'i İlahi'yi unutmuşum ben.... Bir yerde okumuştum Walter Benjamin canını defalarca alabilecek kadar morfini hep üzerinde taşırmış...Bizler de artık canımızı defalarca alabilecek kronik ölüm korkusunu hep cebimizde taşıyoruz...Nabalım Woodstock Festivalinde  Jimi Hendrix ve Jonis Joplin'i dinleyip savaşa hayır diyip güzel yaşayan o  60' kuşağından olamadık.. Kısmetimize 'Milenyum Kabusu' düştü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder