Yine bugün
hayatımın bilmem kaçıncı yolculuğundayım.Artık öyle bir durumdayım ki neresi
gurbet neresi sıla bana?Ankara’dan Adana’ya üniversiteye giden o yol bana
yurtdışı yollarını açmıştı.Çok okuyan mı bilir çok gezen mi sorularını sorguladım.Okurken
gezdim,gezerken okudum, yollarda bilmediğim insanların hikayelerine karıştım.Adana’ya
geri döndüm.Bir de baktım okul bitmiş.Ankara’ya dönme vakti…Bir kürenin
üzerinde yaptığım bütün yolculuklarım aslında beni yalnızca başlangıç noktasına
yaklaştırmıştı.Bende hayatta çoban Santiago gibi çeşitli yollardan geçip en
değerli hazinesinin, her şeye başladığı yerde olduğunu anlayan bir simyacı
olmak isterdim.Ne de olsa doğup büyüdüğün yer senindir.Bazen de sırf geri
dönmek için gidersin.Dönüp gitsen geri döndüğünde orada bulacağından eminsindir.Seni
en son bıraktığın gibi bekler.Aslında giden ve giderken de değişen hep
sensindir.
Yine atladım
bir otobüse gittim ;evimden uzak ,uçsuz bucaksız diyarlara…Neden mi
otobüs?Çünkü insanların çeşit çeşit ruh hallerini anlamaya başladığım bu tip
yolculuklar ,aynı zamanda kendi benliğime doğru yaptığım aykırı ve eşi benzeri
bulunmayan bir başka tinsel yolculuktu.Kaderini dört tekerleğin üzerine emanet
eden altmışa yakın insanla yedi saatliğine ortak bir an paylaşıyordum.Bu tip
yolculuklarda insanları daha fazla sevebilir ama aynı ivecenlikle nefrette
edebilirsiniz.Arkanızdaki koltuğa oturmuş çocuklu bayanın çocuğu tüm otobüsü
çileden çıkarabilir.Ama tam yanınızda oturan yaşlı bir teyzenin ,sizin
hayatınıza uzanan meraklı sorularını bir psikologmuş gibi farz ederek
cevaplayabilir ,nasılsa bir daha görmem diyerek tüm eleminizi ,kederinizi ona
anlatabilirsiniz.Bazen uyumaya başlarsınız,gözünüzü açtığınızda ya yanınızdaki
tanımadığınız kişinin başı ve salyası sizin omzunuzdadır ya da sizinkiler o
kişinin omzunu ödünç almıştır.Farklı etnik kökenler,yöresel
farklılıklar,şiveler,farklı diller…Öyle anlar olur ki kendi ülkenizdeki bir
şehre giderken kendinizi yabancı bir ülkedeymiş gibi hissedersiniz.An gelir
yolun adabında kavrulursun.Ta ki otobüsünüzün kaptanı radyoyu açıp tanıdık bir
ses “Ayağında kundura” diye türküsüne başlayıncaya kadar.İşte o zaman anlarsın
ki ne başkenttesin, ne yurt dışında,neyse ki memleketin bağrındasın.
Yolu izlemeye
başlarsın, ne garip o da aynı hayat gibi!Sana seçenekler sunar, yanlış yola
saparsan “U dönüşü” imkanıyla kaybettiklerini geri kazanma imkanı verir.Bir
sürü tali yoldan senin ana yoluna yeni kişiler katılır.Kimi saygıyla sinyalini
vererek senin dikkatini çekerek hayatına dahil olur.Kimi hadsizdir;dalar
hayatına “dan” diye.Kimi aslı kökü iki dakika olan kırmızı ışıkta seninle
beklemeyi göze alamaz, çeker gider.Sen acelesiz ,ağır ve sağlam ilerlerken kimi
kurnazlık yapar seni sollar.Seni geçmenin egosuyla ilerlerken birden ceza alır.Arabalar
o yollarda can bulur.Orada ne kadar araba görürseniz o kadar da insan
tanırsınız .Belki direkt konuşma imkanınız olmamıştır ama arabanın plakasından
nereli olduğunu,plakasındaki harflerden onun ya da sevdiği kişinin isimlerinin
baş harflerini,sürüş şeklinden karakterini,arabanın markasından gelir durumunu
öğrenebilirsiniz.Yol size insanlarla birlikte hayat hikayeleri
sunar,dinlersin,anlatırsın,yeri gelir dağların heybetine sığınırsın,yeri gelir
gözünün yaşını göllere akıtırsın,ruhunu dizginlersin ya da tam tersi
dizginlerini salarsın.
Kendinizi
tanımanın yolu öncelikle başkasını tanımadan geçer.Yolculuk da sizin bir
adımınıza bakar.Çıktığınız yolla ilgili korkularınız olmasın unutmayın ki her
yol başlangıçla bitişleri bünyesinde barındırır.Aslında ayağınızdaki ayakkabı
sağlamsa,sırtınızda da çantanız varsa gerisi teferruat…Hadi ne duruyorsun doğru
otogara?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder