20 Temmuz 2013 Cumartesi

ALDIM ELİME SAZIMI


Hayatın ve yaşamın tadını çıkarmayı ne zaman akıl ederiz bilir misiniz? Saçlarımızın kar gibi beyazladığı, yüzümüzün sele zeytini gibi kırıştığı zaman…Çocuklarımızın veya torunlarımızın bizi ziyaret edecekleri günü beklerken,buram buram hatıra kokan fotoğraflara bakarken,yani pamuk nine olduğumuzda aklımıza gelir hayatın tadını çıkarmak…Hayatımızda kaçırdığımız fırsatlar,ancak yaşlandığımızda tekrar aklımıza gelir. Jorge Luis Borges bir yazısında: “ Hayatımı sil baştan edebilseydim” diyordu.Pişman olmuştu eski yaşamından…Eskiden ona çok önemli gelen şeyler şimdi önemsizdi hatta hayatının pişmanlıklarını oluşturuyordu.Yazısında nasihat vermeden de edemiyordu.Diyordu ki: “Öğrenemediyseniz hala,öğrenin artık yaşam anlardan oluşur sadece anlardan.Hayatınızın her anını yarın olmayacakmış gibi dolu dolu geçirin.”Ancak bunu okuduktan sonra aklıma bir sürü soru takılmıştı.Acaba hayatın her anını dolu geçirmiş bir insan var mıdır?Böyle bir insan ölüm döşeğinde,hayatım boyunca çok mutlu oldum diyebilir mi?O zaman gelin hayatımızın mevsimlerini sorgulayalım.
Mevsimler içinden ilkbaharda tohum olarak dikilirsin. Filizlenir,tomurcuk oluşturursun.Sonra tomurcuklar patlar,çiçek halinde büyürde büyürsün.Bir de bakmışsın küçük bir ağaç olmuşsun.Yaz mevsimiyse aynı çocuklukla orta yaşlılık arasındaki dönem gibidir.Cıvıl cıvıl rengarenk bakarsın hayata.Halbuki sonbahar dedin mi yavaş yavaş ağaçta ayrılık rüzgarı esmeye başlar.Çünkü benim nazarımda sonbahar yaşlılığı temsil eder. Hayat denen yolun son durağı olan candaki o son nefes tıpkı bir sonbahar ağacına benzer. Her rüzgarda bir yaprak uçar gider. Yaprak sonsuz bir yolculuğa çıkmıştır.Yani yaşam ağacından bir insan daha sonsuzluğa uçmuştur.Sonbaharın sert ve şiddetli yağmurlarında kimi yaprak sağlam kalır.Bir de bakmışsın kış gelmiş ve hiç kimse kalmamış ve sessizlik yalnızlıkla sulanmış. Bu döngü hep böyle devam eder. Şuan sağlıklıysak bunu bir şans olarak görmeliyiz. An hızlı akıp gidiyor neticede yetişmemiz gereken bir ömür var. İnsan,sağlığının ve yaşamanın değerini neden kaybedince anlıyor ki?Hiçbir şeye sahip olmasak bile şu güzel günde içimize çeke çeke nefes alabiliyoruz ya,koşup bağıra bağıra şarkı söyleyebiliyoruz,kuşların cıvıltısını,anne ve babanın azarlarını ,gök gürültüsünü duyabiliyoruz ,yağmur damlalarını hissedebiliyor,insanlara gülen gözlerle bakıp,tanımadığımız birine bile sevgi duyuyoruz ,muhtaç kimselere ,kimsesiz çocuklara,ailesi olup da sırf yaşlı diye huzur evine yollanan yaşlılara,dilenenlere,yolda ağlayan birine bile merhamet duygusu hissedebiliyoruz ya…İşte yaşıyoruz demektir.
            Belki de o yüzden yaşamı fazla sorgulamamak gerekir bulunduğun anda ne kadar verimlisin o önemli.Çünkü hepimiz bu dünyaya bir amaçla geldik.Hayat adını verdiğimiz ölüme kadar ki süreçte işte bu amacı arıyoruz.Bir yerde okumuştum: “Bir ağustos böceği doğmadan önce tam on iki  yıl toprağın altındaki bir larvada hapis hayatı yaşıyor ve dünyaya geldiğinde ise ömrü adını aldığı bir ağustos ayı kadarmış.”Belki de “La Fontaine” yazdığı fablda yanılmıştı.Ağustos böceği ,ezeli rakibi olan çalışkan karıncaya karşı hep tembelliğiyle anılır.İyi ama zaten ömrü bir ay, o da yaza geliyor.Zavallı kışı bile göremeyecekken neden habire didinip kalan ömrünü yiyecek depolamakla geçirsin.Şarkılar söyleyip onun eşini bulması gerekirken,hayatın eğlenceli yanlarını kısa ömrüne sığdırmak varken neden sıkıntılarla kendini heba etsin.Siz de bir ağustos böceği olsaydınız, elinize sazınızı alıp karıncanın sorumluluk bilincini sollayıp onun yanından eğlenerek geçmez miydiniz?
Hayatımızda yağmurlar yağıyor,seller akıyor.Her birimiz Arap kızı edasıyla penceremizden kendimizi fark edecek birilerini gözlüyoruz.Halbuki tadını çıkarsak yağmurun.Bir kere olsun Arap kızı yağmurda dışarı çıkmaya cesaret etse.Dışarıdan kendi penceresine baksa ve başkasından önce kendi fark etse kendini. Arap kızı elini taşın altına koyup ağustos böceğiyle tanışsa mesela ; alsa o da eline ağustos böceğinin sazını başlasa çalmaya tıngır mıngır…O zaman belki daha net anlar hayatı sil baştan etmesine gerek kalmadan yaşamaya çabalamanın,onu daha mutlu yaşatabileceğini…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder