Hayatın
ve yaşamın tadını çıkarmayı ne zaman akıl ederiz bilir misiniz? Saçlarımızın
kar gibi beyazladığı, yüzümüzün sele zeytini gibi kırıştığı
zaman…Çocuklarımızın veya torunlarımızın bizi ziyaret edecekleri günü
beklerken,buram buram hatıra kokan fotoğraflara bakarken,yani pamuk nine
olduğumuzda aklımıza gelir hayatın tadını çıkarmak…Hayatımızda kaçırdığımız
fırsatlar,ancak yaşlandığımızda tekrar aklımıza gelir. Jorge Luis Borges bir
yazısında: “ Hayatımı sil baştan edebilseydim” diyordu.Pişman olmuştu eski
yaşamından…Eskiden ona çok önemli gelen şeyler şimdi önemsizdi hatta hayatının
pişmanlıklarını oluşturuyordu.Yazısında nasihat vermeden de edemiyordu.Diyordu
ki: “Öğrenemediyseniz hala,öğrenin artık yaşam anlardan oluşur sadece
anlardan.Hayatınızın her anını yarın olmayacakmış gibi dolu dolu geçirin.”Ancak
bunu okuduktan sonra aklıma bir sürü soru takılmıştı.Acaba hayatın her anını
dolu geçirmiş bir insan var mıdır?Böyle bir insan ölüm döşeğinde,hayatım
boyunca çok mutlu oldum diyebilir mi?O zaman gelin hayatımızın mevsimlerini
sorgulayalım.
Mevsimler
içinden ilkbaharda tohum olarak dikilirsin. Filizlenir,tomurcuk
oluşturursun.Sonra tomurcuklar patlar,çiçek halinde büyürde büyürsün.Bir de
bakmışsın küçük bir ağaç olmuşsun.Yaz mevsimiyse aynı çocuklukla orta yaşlılık
arasındaki dönem gibidir.Cıvıl cıvıl rengarenk bakarsın hayata.Halbuki sonbahar
dedin mi yavaş yavaş ağaçta ayrılık rüzgarı esmeye başlar.Çünkü benim nazarımda
sonbahar yaşlılığı temsil eder. Hayat denen yolun son durağı olan candaki o son
nefes tıpkı bir sonbahar ağacına benzer. Her rüzgarda bir yaprak uçar gider. Yaprak
sonsuz bir yolculuğa çıkmıştır.Yani yaşam ağacından bir insan daha sonsuzluğa
uçmuştur.Sonbaharın sert ve şiddetli yağmurlarında kimi yaprak sağlam kalır.Bir
de bakmışsın kış gelmiş ve hiç kimse kalmamış ve sessizlik yalnızlıkla sulanmış.
Bu döngü hep böyle devam eder. Şuan sağlıklıysak bunu bir şans olarak
görmeliyiz. An hızlı akıp gidiyor neticede yetişmemiz gereken bir ömür var. İnsan,sağlığının
ve yaşamanın değerini neden kaybedince anlıyor ki?Hiçbir şeye sahip olmasak
bile şu güzel günde içimize çeke çeke nefes alabiliyoruz ya,koşup bağıra bağıra
şarkı söyleyebiliyoruz,kuşların cıvıltısını,anne ve babanın azarlarını ,gök
gürültüsünü duyabiliyoruz ,yağmur damlalarını hissedebiliyor,insanlara gülen
gözlerle bakıp,tanımadığımız birine bile sevgi duyuyoruz ,muhtaç kimselere
,kimsesiz çocuklara,ailesi olup da sırf yaşlı diye huzur evine yollanan
yaşlılara,dilenenlere,yolda ağlayan birine bile merhamet duygusu hissedebiliyoruz
ya…İşte yaşıyoruz demektir.
Belki de o yüzden yaşamı fazla sorgulamamak gerekir
bulunduğun anda ne kadar verimlisin o önemli.Çünkü hepimiz bu dünyaya bir amaçla
geldik.Hayat adını verdiğimiz ölüme kadar ki süreçte işte bu amacı arıyoruz.Bir
yerde okumuştum: “Bir ağustos böceği doğmadan önce tam on iki yıl toprağın altındaki bir larvada hapis
hayatı yaşıyor ve dünyaya geldiğinde ise ömrü adını aldığı bir ağustos ayı
kadarmış.”Belki de “La Fontaine” yazdığı fablda yanılmıştı.Ağustos böceği ,ezeli
rakibi olan çalışkan karıncaya karşı hep tembelliğiyle anılır.İyi ama zaten
ömrü bir ay, o da yaza geliyor.Zavallı kışı bile göremeyecekken neden habire didinip
kalan ömrünü yiyecek depolamakla geçirsin.Şarkılar söyleyip onun eşini bulması
gerekirken,hayatın eğlenceli yanlarını kısa ömrüne sığdırmak varken neden
sıkıntılarla kendini heba etsin.Siz de bir ağustos böceği olsaydınız, elinize sazınızı
alıp karıncanın sorumluluk bilincini sollayıp onun yanından eğlenerek geçmez
miydiniz?
Hayatımızda
yağmurlar yağıyor,seller akıyor.Her birimiz Arap kızı edasıyla penceremizden
kendimizi fark edecek birilerini gözlüyoruz.Halbuki tadını çıkarsak
yağmurun.Bir kere olsun Arap kızı yağmurda dışarı çıkmaya cesaret etse.Dışarıdan
kendi penceresine baksa ve başkasından önce kendi fark etse kendini. Arap kızı
elini taşın altına koyup ağustos böceğiyle tanışsa mesela ; alsa o da eline
ağustos böceğinin sazını başlasa çalmaya tıngır mıngır…O zaman belki daha net
anlar hayatı sil baştan etmesine gerek kalmadan yaşamaya çabalamanın,onu daha
mutlu yaşatabileceğini…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder